Aşırı sağa Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ve genel seçimin ilk turunda zafer kazandıran Fransızlar, iş ülkenin yönetimine gelince bir kez daha “sizi iktidarda istemiyoruz” dedi.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de olduğu gibi, ülkenin yönetimi için asıl önemli olan oylamada “eşikten döndüler”.
Aşırı sağcı Ulusal Birlik’i (RN) üçüncü sıraya düşüren bu sürpriz yenilgi, tamamen onları durdurmak isteyen Fransızların kalabalık şekilde sandığa gitmesiyle yaşandı.
30 Haziran’da yapılan ilk tur seçimlerde oyların yüzde 33’ünü almasının ardından yaklaşık 300 milletvekili çıkaracağı tahmin edilen Ulusal Birlik’in sandalye sayısının 150 civarında kalması bekleniyor.
Ulusal Birlik bunun, diğer partilerin seçim sistemini kullanarak onlara karşı bir araya gelmesiyle mümkün olduğunu ileri sürecektir ki, bunda bir ölçüde haklılar.
Aşırı sağcılar, birbirinden tamamen faklı sol partilerin birdenbire farklılıklarını tamamen unutup Ulusal Birlik karşıtı yeni bir koalisyon kurduğunun, ardından Macroncularla da solun farklılıklarını unuttuğunun altını çiziyor; bu partileri birleştiren tek şeyin Ulusal Birlik karşıtlığı olduğunu ve bu anlaşmazlıkların kötü bir geleceğin işareti olduğunu vurguluyor.
Ancak tüm bunlar gerçeği değiştirmiyor. Halkın çoğunluğu, ya ideolojilerine karşı olduğu için ya da iktidara gelmeleri halinde oluşacak kaçınılmaz huzursuzluktan korktukları için, aşırı sağı istemiyor.
Peki aşırı sağın yükselen genç ismi Jordan Bardella yeni başbakan olamayacaksa, kim olacak?
Bu, cevap arayan en büyük soru. Ve Fransa’da geçmiş genel seçimlerde gördüğümüzün aksine, bu kez bu yanıtı almak haftalar sürebilir.
Çünkü Fransa’da geride bıraktığımız gergin haftalarda, Fransız siyasi sisteminin doğasını değiştiren bir şey yaşandı.
Charles de Gaulle’den bu yana her seçime tanıklık eden deneyimli gazeteci Alain Duhamel, “Bugün artık baskın bir parti yok. Emmanuel Macron yedi yıl önce yönetime geldiğinden bu yana, siyasi güçlerimizin parçalandığı bir döneme tanıklık ediyoruz. Belki de artık yeniden yapılandıkları bir dönem başlıyordur” diyor.
Duhamel bu sözlerle şunu kastediyor; Fransa’da şu an çok sayıda siyasi güç bulunuyor. Üç ana blok (sol, aşırı ağ ve merkez), ve ek olarak merkez sağ. Bu blokların içinde de birbirine rakip partiler var.
Hiçbir partininin tek başına çoğunluğu sağlayamadığı parlamentoda, merkez sağdan sola uzanan bir koalisyon kurabilmek için yaşanacak uzun bir pazarlık süreci kaçınılmaz olacak.
Bu koalisyonun nasıl oluşturulacağıysa, potansiyel koalisyon ortaklarının geçmişte sergiledikleri karşılıklı nefret göz önünde bulundurulduğunda, meçhul.
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un son haftalardaki gerilimlerin ardından bir uzlaşma dönemi çağrısı yapması bekleniyor.
Muhtemelen bu uzlaşma dönemi Paris Olimpiyatları ve yaz tatilini kapsayacak, ve Fransızların yeniden moral bulmasını sağlayacaktır.
“Macron önemini yitiriyor”
Macron bu sürede koalisyon görüşmelerini yürütecek ve farklı siyasi partilere ulaşacak bir ismi görevlendirecek. Peki bu isim soldan mı, merkezden mi ya da siyaset dışı bir isim mi olacak, bilmiyoruz.
Kesin görünen tek şey Fransa’nın daha parlamenter bir sisteme giriş yapıyor olduğu.
Yeni dönemde siyasi güç Macron’dan çekilerek, yeni hükümeti yönetecek isme doğru kayacaktır.
Macron başbakanlık koltuğuna merkezden birini koymayı başarsa bile – ki bu solun gücü düşünüldüğünde kolay olmayacaktır – bu isim gücünü parlamentonun desteği temelinde kullanacaktır.
2027’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olması beklenmeyen Macron, giderek önemsizleşen bir siyasi figür olacaktır.
Peki Macron Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın zaferi sonrası meclisi feshederek, oynadığı kumarı kaybetti mi? Erken seçim çağrısı yaptığına pişman mı? Geri adım atmaya hazır mı?
Macron’un olayları böyle görmediğinden emin olabiliriz. O, mevcut durum sürdürülemez olduğu için erken seçim çağrısı yaptığını; siyaseti netleştirdiğini; halkın desteğinin arttığı Ulusal Birlik’i parlamentoda daha adil bir sandalye sayısına ulaştırdığını; ve “Fransızların aşırı sağı hiçbir zaman iktidara getirmeyeceğine” dair oynadığı bahsi kazandığını söyleyecektir.
Bu süre içinde Macron, gücü azalıyor olsa da, hâlâ orada olacak; ekibine danışarak politikacıları yönlendirecek ve siyasi saati işleten usta olarak varlığını sürdürecek.